Hristiyanlığın Oluşumunda Türk Kültürünün Etkisi


Çok garip bir milletiz vesselam..

Aşağılık kompleksi öylesine işlemiş ki içimize. Ne zaman kendimizle ilgili dünyada yankı uyandıracak bir şeyler ortaya atılsa “Hadi canım sende..” sözcükleri havada uçuşur her türlü bilimsellikten uızak alayvari sözlerle  söyleyeni de araştıranı da bin pişman ederler.

Türk’ün yeninde tarih sahnesine çıkmasından korkan emperyal güçlerin tam da istediği Türk tipidir bu.

Şimdi bakın biz bir tez ortaya attık. Bu tezimiz, Kırgızistan, Türkiye ve Kıbrıs’ta çeşitli yayın organlarında yayınlandı.  Biz bu tezimizde Hıristiyan itikadının, Devlet gücü ile oluşturulmaya çalışıldığı miladi 4 ve 5 yy. da, Avrupa’yı kasıp kavuran ve her açıdan Batıyı etkileyen Hunlar ve diğer Türk Halklarından büyük oranda etkilendiğini iddia ettik.

“Bu gün Hıristiyanlığın sembolü olan Haç’tan tutunda Noel Babaya ve hatta Kilise kavramına kadar bir çok kurum ve dini ritüel Türklerden Avrupa’ya geçti.…” deyip bunları ilmi gerekçelerle açıklamaya çalıştığımızda toplumumuzun derinliklerine sinmiş o lanet aşağılık kompleksi derhal ayağa kalktı ve haklı haksız bir sürü eleştiriye maruz kaldık.

Türk toplumuna aşağılık kompleksi yaymakla görevli, kafataslarını müflis batı felsefesi ile asfaltlamış yarı aydın kesim, bizim bu tezimizi acizlikten kaynaklanan alayvari bir tepki ile karşılarken. İslam öncesi dönemi “Putperest Küfür Dönemi” diye niteleyen ve ret eden “Bağnaz-Dinci kesim ise “ Ne yani şimdi Noel Baba Türk’tü diye biz de şimdi Hıristiyanlar gibi Noeli mi kutlayalım. Siz kime hizmet ediyorsunuz?” gibi yorumlar yağdırmıştır.

Ben bu tezi ortaya attığımda bu tür tepkilerle karşılaşacağımı gayet iyi biliyordum.

Ben bir Kültür Tarihçisi olarak iddia ediyor ve daha ileri, giderek diyorum ki; “Orta Asya, Sibirya ve Doğu Türkistan’da ki yer altında yatan kayıp kültür hazinelerimiz ve depolarda çürümeye terk edilmiş milyonlarca belge ve kaynaklarımız araştırılıp ortaya çıkarılsa bırakın Türk tarihini dünya tarihini yeniden yazmak gerekecektir.

Yaptığım her araştırmada bulduğum, her kaynakta ecdadımızın büyüklüğünü bir kez daha görüyor ve beni bir Türk olarak yarattığı için yaratana binlerce şükranlarımı sunuyorum.

“Ecdat” derken sadece İslami dönemi değil binlerce yıllık geçmişimizi kast ediyorum.

Bir gün binlerce yıl önce, dünyada ilk defa “demir ve ağaç” işleyen atalarımızın, nasıl bir devrim gerçekleştirdiğini anlatsam şaşar kalırsınız. Doğrudur.. Uzay çağını yakalamış ve görmüş bir nesle binlerce yıl önce tekerleği bulmanın nasıl bir teknolojik devrim olduğunu anlatmak zordur. Ama geçmişimiz “Savaşçı-Göçebe” olarak kabul eden  insanımızı, içine düşürüldüğü aşağılık kompleksinden kurtarmanın da başka yolunun olduğunu sanmıyorum.

Geçelim;

Biz Kırgızistan’da yapılan o röportajda ne demiştik?

“Başta ünlü Rus araştırmacılar Okladinikov  ve Rudenko olmak üzere bir çok ilim adamı siyasi baskılar nedeni ile adına “Türk” demeseler de Türk Kültür tarihi üzerine çok ciddi araştırmalar yaptılar. Bu araştırmalardan yola çıktığımızda, yalnızca “Noel Baba “ inancının değil, bu gün Hıristiyanlara ait kabul edilen pek çok dini ritüel ve inancın  Türkler tarafından batıya armağan edildiğini  görüyoruz.. Mesela bakınız eski çağlardan itibaren çam ağacı Türklerde kutsal ağaç sayılmıştır. Bu durum, Sibirya’da yaşayan diğer halklar için de aynı olmuştur. Bu ağaç evin içine sokulmuş, ağacın etrafında Şamanlar ayin yapmış ve kötü ruhları evlerden kovmuştur. Bu ritüel, Sibirya’da Şamanist diye adlandırılan gayri müslim Türk Halklarında hala yaygın olan bir ritüeldir. Hıristiyanlıkta çam ağacı, geyik, Noel Baba ve Hediyeler önemli yer tutar. Bu kavram ve sembollerin tamamı eski Türk Kültüründen alınmadır.”

Anlatmama müsaade buyurun: Bakınız, eski Türk Kültüründe  “ÜLGEN” diye uhrevi bir varlık kavramı vardır. Ülgen, Tanrısal bir varlıktır. İyiliğin sembolüdür. Onun karşısında ki şeytani varlık ise “ERLİK”tir..Eski Türk efsanelerine göre, pahalı kaftan giymiş ihtiyar Ulgen, evin çatısına kadar yükselen muazzam çam ağacının bittiği bölgede bulunmaktadır.

Eski Türk efsaneleri Ulgen’le ilgili bir çok şeyleri koruyarak günümüze kadar ulaştırmıştır. O,tüm mevsimlerde bembeyaz uzun sakalı ve kaftanı ile dolaşır. İyi ruhların başı olan Ulgen altın köşkte oturarak güneşi ve ayı yönetir.

Gece ile gündüz arasında uzun ve çekişmeli mücadeleden sonra, gündüzün galip gelip güneşin eskisinden daha fazla yeryüzünü aydınlattığı gün olan 25 Aralık’ta eski Türkler, Gök Tanrıya dua ederlerdi. Avrupa’ya giden Hunlar da 25 Aralık tarihini bayram olarak kutluyordu. Türklerin bu milli bayramı daha sonra Batı Kültürüne geçti ve daha sonra da Hıristiyanlaştı.

Netice itibari ile 25 Aralık’ta Türkler, Ülgen’i beklerlerdi. Geyiğe binmiş Ülgen evin bacasından içeri girecek ve çam ağacına hediyeler koyacaktı. İşte Avrupa’nın Noel Baba dediği kişi aslında Ülgen Ata’nın Hıristiyanlaşmış versiyonudur..

Şimdi bakın Hıristiyanlar, 25 Aralık’ta Noeli kutuluyorlar. Oysa 25 Aralık tarihinin Hıristiyanlıkta hiçbir kutsallığı yoktur. Hz. İsa’nın doğum yılı bile belli değildir. Kaldı ki günü için 25 Aralık’tan 6 Ocak tarihine kadar bir sürü tarih ileri sürülülür.. Peki, 25 Aralık nereden çıktı?

Şimdi Noel Baba olarak resmedilen kişiyi bir gözünüzde canlandırın. Uzun kaftanı, ayağında çizmesi ve başında börkü olan Noel Baba’nın üzerindeki hangi giysinin Avrupa ile ilgisi vardır. Kaftan, Börk ve Çizmenin Batı kültüründe ne işi var. O dönemlerde Avrupa erkekleri etekli elbise giyiyordu. Ayaklarında ise sandalet vardı. Pantolon da Türk Kültürünün Batıya armağanıdır. Atı ehlileştiren Türkler, ona binecek en uygun kıyafet olarak pantolonu icat ettiler.  Milattan yüzlerce yıl önce ecdadımızın çizdiği bütün kaya resimlerinde Türkler, pantolonlu olarak resmedilmiştir.

Bize “Hıristiyanlık üzerinde başka ne gibi etkilerimiz var?” diye bir soru yöneltildiğinde ise şunları söyledik;

“Bakınız 4.yy a kadar Hıristiyanlığa ait dini ritüel ve hatta inanç diyebileceğimiz ciddi bir olgu yok. Açın İncilin tek bir satırında dahi Haç -İstavroz çıkarmak ritüeli yoktur. Ayin yapılan yer veya Kilise kavramı da yoktur Hıristiyanlığın kutsal kitabında.  Hatta daha ileri giderek söyleyeyim 5.yy ın sonlarına kadar bir Hıristiyan akaidinden, inanç esasından dahi  bahsetmek mümkün değildir. Şimdi size bir komediyi anlatayım. 325 yılında Ekümenik Konsey toplantısında da İmparator Konstantin, İsa Mesihi Tanrı ile eşit tutmayı emretti. 451 yılında ise Halkidos Konseyi ikii inancı  ret ederek ona birde kutsal ruhu ekledi ve böylece “Teslis” inancı oluştu. Oysa 268 yılında Antiohiy Konseyi bu tip tartışmaların dinden sapma olduğunu söyleyerek ret etmişti.

İşte Hıristiyanlığın siyasetinde etkisi ile bir din haline geldiği o dönem, Atilla ile birlikte Türklerin Avrupa’yı kasıp kavurduğu dönemdir.. Avrupalılar kendilerini istila eden bu güçlü Türk Kültüründen öylesine etkilenmiş ve onları öylesine taklit etmişlerdir ki bilahare onlardan aldıkları bu şeyler, hayatlarının ve dinlerinin vazgeçilmez unsuru haline gelmiştir. Öyleki bu inanaç ve sembolleri nereden aldıklarını sorgulamamışlardır bile.  Mesela bu gün HAÇ, Hıristiyanlığın en temel sembolüdür.  Oysa Haç, Hıristiyanlıktan yüzlerce ve hatta binlerce yıl önce Türk coğrafyasında, Altaylar’da Sibirya’da bir sembol olarak kullanılıyordu. Bu gün dahi milattan yüzlerce yıl öncesine ait pek çok mezar ve kurganın üzerinde “Haç” sembolü bulunuyor. Atilla, Avrupa’ya gelirken onun bayraklarından birisi de Haçlı bir bayrak idi. “Eş Kenarlı Haç” Türklerin KEREY boyunun sembolüydü. Atilla da bu boydandı. Ünlü Rus araştırmacı Okladinikov’a göre Haç işaretli bayraklar Türklerde Milattan biraz önce kullanılmaya başlamıştır.

Ve o röportajımızı şu sözlerle bağlamıştık;

“Bizim bu tezlerimize itiraz edenler, Türklerle karşılaşıncaya kadar niçin Avrupa’da ve Hıristiyan dünyasında Noel Baba, Çam Ağacı, Haç, Kilise, vs. gibi kelime ve kavramların kullanılmadığını ve niçin Türklerle karşılaşıldıktan sonra kullanılmaya başlandığını da açıklamak zorundadırlar”

Ben umutluyum. Aşağılık kompleksi içerisinde debelenen halkımızı özellikle gençliğimizi zengin tarihimizle buluşturup, onlarda “KÖKÜ MAZİDE OLAN GELECEK” idealinin oluşmasını sağlayacağız.

Prof. Dr. Erhan Arıklı

Noel Baba Türk’tü

4 Yanıt

  1. evet cok dogru soyliyor zatan avurupa da her sey biz turklerdan calmisler

  2. rUSYANIN BİR KISMI BİR TÜRK IRKININ HRİSTİYAN OLDUGUNU DUYUNCA ÇOK ÜZÜLDÜM.. TĞRK MİLLETİ BATILI BAZ ALMAZ.. BATIL GİBİ DENKLEMLERİ HAK KARŞISINDA ÜSTÜN TUTMAZ.. TÜRK IRKI MÜSLÜMANDIR.. İSLAMI KABUL EDİŞİNDEN BERİDİRDE DÜNYAYA ADALET AĞI ÖRMÜŞTÜR… OSMANOĞULLARINA ALLAHIN VERDİĞİ GÜÇ KUVVET İLE BİNLERCE ORDU DİZ ÇÖKTÜRÜLDÜ.. KAYBETTİK EVET AMA KAN İLE ALDIGIMIZ TOPRAKLARI YİNE KAN İLE VERDİK İŞTE FARKIMIZ BU BİZİM..

  3. Üye olmayanın cevabı geçiyorsa, deneyeceğim.
    Genel doğruların arasında bazı hatalar var. Örneğin haritadaki TURAN yazısı yanlış yerde, doğru yeri Pakistan’ın kuzey doğu bölgesidir, DİLLERİN ÇIKTIĞI YERDİR ORASI, TURANİ KAVİMLER deyimi Türk dilleri için kullanılır, Sibirya bölgesini içermez.
    HUN İmparatoru Atilla’yı seyyah zannedenler var, niçin Alpleri aştı Roma üstüne gitti, Vatikan Venedik Yahudi bankerleri yalvar yakar oldular, “gitme Roma’yı yakma, söz veriyoruz bir daha Alplerin kuzeyine geçmeyeceğiz..”… Yani Roma saldırılarını Avusturya-Almanya Lehistan halkına zulmetmelerini durdurmak için yardıma gitti. Bu yüzden Alman halk şarkılarında Atilla’^ya övgü vardı, şimdi yok edilmiş… O yüzden Polonya asıllı bir M.Celalettin Paşa çıktı Antik Türkler adlı ilk Türk tarih kitabını yazdı.
    Türk kültürünü “kurtarıcı olarak gittiği yere uygarlık götürdü” şeklinde anlatmak lazım. Hıristiyanlık sanki iyi bir şeymiş gibi içinde Türk izleri var diye itibarlandırmanın gereği yoktur. Romalı Yahudi tefeci bankerlerin kendi yüzleri artık yeteri kadar yıprandığı için artık bir maske kullanma ihtiyacı duydukları tarihte rüşvet dağıtıcısı havarilerle dolaşmalarıyla başladı o inanç, asla bizim Türk kültürüyle örtüşmez.
    sevgiyle
    Mahiye Morgül

  4. Bir de eleştireceğim şudur, Türk renkleri sıcak ve üç kutsala ait renklerdir, tarih boyunca bayraklarında Ay-Güneş-Dünya temsil edilmiştir, bu üç kutsalımız SAMANYOLU (Şaman-Yolu, Işık Yolu) renklerini içerir, sembolleri de bunlardır.
    KIRMIZI :GÜNEŞ
    SARI:HİLAL (TURCİ; Türk ile Hilal aynı kavramdır)
    YEŞİL: DÜNYA (Kutsal Buğday ile eştir)

    Şimdi bakıyorum bazı bayraklar mavi-beyaz, kökeninin bilmeyenler tarafından yapılmış, belli. Mavi renk Romalı Yahudi Venedik ve Ceneviz korsanlarının Akdeniz’deki korsan bayraklarıydı, İsrail’de ve Hristiyan ülkelerde görülür bu renkler. Türk veya diğer Müslüman ülkelerde asla Mavi-Beyaz bayrak olmaması gerekir. İslamiyeti ilk kabul eden ve yayan sadık Buğra döneminde bile Şamanoğulları bayrağımızda YEŞİL zeminde Sarı Hilal vardı, Tavus Kuşu ise başında ÜÇ NOKTA (Üç kutsal üzerine yemin eder ) ve kuyruğunda BEŞ NOKTA (Birliğimiz dirliğimizdir) vardı.
    Uygur bayrağındaki ise Mavi renk 150 yıl önce İngiliz sömürgesi olduklarında girdi. Binlerce yıldan beri, UYGARLIK BURADA BAŞLADI simgesi olan sarı zeminli bayrakta bir kadın bir erkek başı vardı. Onu yok etti İngilizler.
    Sömürge dönemlerinde girer mavi renk, devletin maliyesini ele geçiren yabancı tefeci bankerler sömürgeciliğin rengi olarak maviyi sokarlar bayrağa.
    Kerküklü dostlarımız da şaşırıyorlar “bu mavi nerden girdi anlamadık” diyorlar.
    Şu anda Türk bayrağımız da renk değiştiriyor, farkında değiliz. Zaten sekiz köşeli TÜRK YILDIZI olan en eski yıldızımızı 1848 de İngilizler Abdülmecit’e beşgen yaptırmışlardı. Öyle kaldı.
    Bir kere değiştirildiğinde sonra geri düzeltmek çok zor oluyor. Şimdi bayrak kanunu bile işlemiyor, önüne gelen bayrak satacak diye başka tonlarda bayrak basıyor. Hele tabela gibi boyalı zeminlerde dalgalanan bayraktan bir parça gösteriyor ne beyazı beyaz ne kırmızısı al renk… Beyazına maviden soldurma yapılmış, al rengine gölge bahanesiyle karartma düşürülmüş… Türkiye mavileşiyor, yani sömürgeleşiyor.

    Göktürk bayrağı maviydi diye bir savunma yapılıyor, doğrudur. Ama aynı şeyi orda da yaşamışlar, Göktürk devleti maliyesinde kimler egemendi, iyi düşünelim. Roma’nın Venedik bankerleri, aynı dönemde Galata/Bizans bankerleri de onlar olmalıdır, tüm İpekyolu kendilerinin olsun istediler. Göktürk devleti sayesinde Asya’daki 12 Türk beyliğini ortadan kaldırdıklarını yazıyor kaynaklar, Bereketli Turpan/ Sincan sınırına ulaştılar.
    Bugün 10 yıllık bir süre içinde ne çok sembolümüzü yitirdiğimize baksanız görürsünüz. 2005 yılında kağıt paramızın üzerinden ŞEMS gitti, yedili uyduruk bir yıldız geldi (Atatürk resminin sağ kenarında) KURUŞ üzerinden 2500 yıllık buğday yok oldu. Bunları yaparken bizi sıfırları kaldırıyoruz diye oyaladılar.
    Şems sekizli yıldızın Dünyadaki adı Türk Yıldızı’dır. Cumhurbaşkanlığı forsunun ortasında Atatürk sayesinde hem de SARI ŞEMS olarak var ve fakat 2007’de duvarda onu mat renkte görmeye başladık… A.Gül o mat renkli şems olan kapının önünde poz veriyor.
    Hızla değiştiriliyoruz.
    Hz.Muhammed’in Hayatı adlı 5.sınıf, 6.sınıf, 9.sınıf ve 10.sınıf ders kitaplarının resimlerine dikkatle bakın, içinde karikatürleri göreceksiniz. 10.sınıf kitabında “dinde özgürlük” diye ünite koymuşlar, din seçme özgürlüğünden söz ediyor ve resimle de konuyu şöyle veriyor:
    Cami-Havra-Kilise üçü bir arada bir fotoğraf var, altında arkadan görünen bir delikanlı kafası, üç ok açılıyor bu kafadan, cami havra kilise yönüne uzanıyor…
    Buyurun, 10.sınıfta çocuklarımız din seçmeye teşvik ediliyor hem de bizzat kendi yazdığımız oku diye önüne koyduğumuz ders kitabında…
    Demek ki değişmeyi yaşarken bile fark etmemişiz, dur diyecek nesilleri yetiştirmeyi nasıl başaracağız?
    Mavi beyazlı bayraklar sömürge Türk devletleridir, buna işaret ediyorum. Bugün de sömürgeleşmekte olduğumuzu görelim. Yakında bizi de doğu komşularımıza saldırtırlarsa şaşırmayacağım, ki hepsinde soydaşlarımız yaşamaktadır.
    Dilerim uyanır “birliğimiz dirliğimizdir” deriz. Yoksa çok acılar göreceğiz demektir.
    Mahiye Morgül

Yorum bırakın