Türkçülük, Kürtçülük, Azınlık, Azgınlık


Ergeş Uçkun (Güney Türkistan’lı) / Unutulmayan yazılar

Turkiye’de Kürtler dâhil, kimseye azınlık muamelesi yoktur.
İnsanları birbirinden ayıran nokta, birisinin ötekine kem gözle bakması ve kem gözle bakılanları, toplum hayatından uzaklaştırmak suretiyle üst düzeydeki iradecilik ve idarecilik makamlarını onlara kapalı tutulması biçiminde zuhur eder ve bunlar ekseren azınlıkların şerrinden sakınma olarak ifade edilir.

Türkler Türk, Kürtler Kürt ve hatta Tatarlar Tatar olmadan önce, Altayların bilmem neresinde hepimizin bir tek adımız vardı. Oşno veya bugüne kadar biraz değişmeyle bize ulaşan Aşuna kelimesi idi. Aşunalık, zamanla Özbek şairinin:
Aşunasınden keçib, bigânelerge yar, yar…
dediği gibi.

Biz Turan Milleti (Avr-Asiya ve Amr-Asiya’da; Çinli, Hindu, Acem ve Ferengi olmayan milletler) yavaş yavaş, aşunalarımızdan vaz geçip, bigâne(yabanci)lere yar olmaya başlamışıyız. Bundan ötesini Dil Tarih Kurumumuza bırakarak kendi haddime dönmek isterim.

Turanlılar, Aşunalık Sistemi’ni bozduktan sonra da, ister kendilerinden olanlara ve ister topluma yeni katılanlara, tarihin hiç bir devresinde ayrımcılık yapmamış ve insana insan muamelesi etmiştir.

Örneğin, Arap ve Arap dilini onlardan daha fazla sevmişler (Hadis-ül Buharî ve Arapça Sarf ve Nahiv’ini yazan Abdulkadir İbn-i Abdurrahman Al Goganî); Acemi ve Acem dilini, hatta her mısrasına bir altun verek (Gazneli Mahmut ve Firdevsi hikâyesi gibi) göklere çikarmıştır.

Bu milletin karakterinde tabiz ve ayırıcılık yoktur. Hatta aşırı Türkçü görükenlerden bile insanlara zerre kadar zarar gelmez ve onlara değmeyen yılan bin yaşar.

Turanlı Kerekterini şöyle anlatmak mümkün:
1 – Dosta, çok ileri ve aşırı derecede dost olmak.
2 – Düşmanlarını, pes ettikten sonra hemen affetmek ve bir daha olanları hatırlamak istemeyiş ve ta ki nisyana kaldırmak.
3 – Herkesi kendileri gibi saymak.
4 – Şakacı ve zarif olmak, gülüp oynamayı ve hoş zaman geçirmeyi sevmek.
5 – Cömert olmak ve her şeyini, hatta düşmanları ile de paylaşmayı istemek.
6 – Açık yürekli ve açık gönüllü olmak, içine kapanıklığı sevmemek.
7 – Verdigi sözde durmak ve karşı taraftan da aynısını beklemek.

Bu ve bunlara benzer karekterlerinden başlarına çok badireler gelmiştir ve hatta bugünkü felaketlerin sebebi de bunlardır. Çünkü bu aşunalık karekteri başka milletlerde yoktur ve beklemesinin de hata olduğu ortaya çıkmaktadır..

Aşuna Sistemi’nde, azınlık ve horlama yoktur. Fakat sözü gedigine getirme, eskiyacilik (şakacılık), benzetmecilik, güldürüyle ifade etme gibi özellikler de Türklerin adetidir.
Türkmenin Özbeğe
Özbeğin Türkmene
Kazağın KırGhıza
Tatarın Çuvaşa
Çuvaşın Başkırda
Kürdün Türke
Türkün Kürde
Zazanın Halaca
Avşarın Aymağa
yaptığı çok ciddi ve bazen de heysiyet kırıcı şakaları vardir ki, Nesrettin Hocamızı, bizim öz dünyamızın elçisi ve kahramanı diyebiliriz.

Ben Türklerin Özbey veya Özbek boyundanım, boydaş ve ırkdaşlarımın Özbek için yarattığı şakalar da çoktur, ben de ona hazırım. Birisi Özbek için bir şaka yaparsa, cevabım bir değil bir çok taraftan şaşırtıcı olabilir, yani lafın altında kalınmaz ve herkes böyle benim gibidir. Böyle şeyleri yabancılar istismar ederek kavgalara vesile olabilir. Fakat, gerçek Turanlı yemez, hatta ona da bir şaka yaparak başından savar.

Ben Turkiye’ye muhacir olarak yeni geldiğimde (1957), Yavuzlar mahallesinde, bizden önce gelen Fergane’li hemşehirlerimizin birisinin düğünü vardı. Bu düğünde ve erkekler arasında işler Türkistan eskiyasına, yani şakayla çatışmaya geçildi ve git gide tatsizlaşti. Bu arada Nebi Namlı, berberlik yapan bir hemşehrimiz, aslında havayı dağıtmak için, Ahcemu Şarkısını söylemeye başladı ve öyle bir duruma geldi ki, Nebican’ın sözleri de beni rahatsız etmeye başladı. Çünkü, Ahcemu Türküsüyle aynı zamanda şakaları, Kürtlerin üzerine döndürmüştü. Müdahala ettim;

-Bakın, biz Afganistan’da bize yapılan, böyle uydurma ve gözden düşürücü şakalardan dolayı çok çektik, farkına varmadan burada kendimiz aynısını yapıyoruz, diye hayıflandım. Çünkü, Türkiye Afganistan değildi. Kürtler de Türkten ayrı bir millet değildi. Gençler hoş gördüler sanırım, zaten susulması gereken bir ortama dönüldü.

Afganistan, kendi vatanımız olmasına rağmen, Hind karesinden İngilizlerin himayesinde nakilîn (göçmen) olarak yurdumuza getirilen nakilîn Afganlar bize kendi yurdumuzda “Azınlık” der ve azınlık muamelesi yaparlardı. İngilis’in bir yere girip girmediğini anlamak için, o milletin efradı arasında bir birine hakaret etme geleneğinin olup olmadığına bakmak lazımdır. Çünkü insanlar birbirini hor gördukçe onların pazarı kızışır.

Türkiye’de kendilerini azınlık olarak görenlere, kendi tecrubelerimle azınlığın ne olduğunu ve gerçeğini anlatayım. Benim anlayışıma göre, Türkiye’de öyle bir şey yoktur. Bizim başımızdan geçenlerin bazıları şunlar:

Afganistan’da:
1– Biz resmi muamelerde (evlenmek, okula girmek, mal-u-mülk almak gibi), kendimizi Afgan olarak yazmak mecburiyetinde idik,
2 — Ana babamiz tarafindan konulan, Turkçe isimlerimiz değiştirilirdi, ki kendi ismim de, ilkokul diplomamda;
“Asil ismi Ergeş olup, maarif bakanlığının ….nolu kararıyla Rafik olarak değiştirilmiştir” diye yazar. Başka bir sınıf arkadaşımın adı TILAV BORI (Börü?) iken Abdulmumin ve Egem Berdi olan başka bir kardeşin ismi degişmişti ve bunlarin hepsini, kendimiz istedigimize dair bir de kağit imzalamak zorunda kalmıştık. Kardeşlerim, işte bu azınlık muamelesidir.
3 — Güney Türkistan’ın, hudutları yeniden çizilerek İngilislerin takviyesiyle Afgan nami alırken, hudutlarımızı iki İngilisle maalasef bir Türk tayin etmiştir. Bu hudut çizildikten sonra, Karzay Hükümetinde olduğu gibi, yeni kurulan devletin;
Maarif teşkilatını
Askeri teşkilatını
Hukuk Tıbbiyesini
Türkiye Cumhuriyeti kurmush olmasına rağmen, ben, yani Ergeş Uçkun gibi ülkenin yerli halkı, ve Türk çocuklarına, bu okullara girme hakkı yoktu. Bu mücadeleyi verenlerden biriyim. Kendim Fen Fakultesini bırakıp, şahsen bu kapıların her birini çalmış bir insanim ve ülkemi terk etme sebeplerimden birini teşkil eder.Türkler, orduya yalnız er olarak girebilirdi. İlk sıralarda yapılan bir hatanın sonucu girebilenler istisna, Askeriye, Tibbiye, Hukuka benim mucadeleme kadar giren olmamıştır.
Buna azınlık muamelesi denir: Okul var, giremiyorsun.
Bunlar sayma ile bitmez. Hatta yeni başlayan, güya barışma devrinde bile, Puştan olan Karzayi’ninn yeni kurduğu Milli Ordu’ya da, Savunma Bakanı Tacik olmasına rağmen, aynı eski titizlikle, Puştanlara yer veriliyor ve Milli Ordu’nun kumandanlıkları Puştanlara kalacak gibi bir tutum var. Bunlar, ayrımcılık ve kötü muamelelerdir.
Benim bildiğim Turan ve Turk tarihlerinde, bırakın özbe öz Türk olan Kırmançılarımızı, hatta Ermeni, Rum ve Yahudilere bile böyle bir şey reva görülmüş değildir.
Selcuklular devrinde Kürtler hâkim zümreden idi.
Osmanlılar devrinde bizden biri idi ve her mekama tayin edilmişlerdir,
Cumhuriyet devrinin, Cumhur Reislerinin (Adlarını vermek istemem) ekseriyete yakın bir bölümü Kirmancidir. Genel Kurmay Başkanlığından Çankaya Köşkü’ne kadar bütün kapılar onlara açık tutulmuş, milletin idaresi onlara emanet edilmiştir.
Apo ne duşünur bilmem, ki o da, yabancıların ağına düşmeden önce kendisi arzu ettiği ve kabiliyet gösterdiği, üniversiteye girmişti. Şayet devam etmiş olsaydı, belki meclislere girer ve herşey olurdu. Yani Kürt olduğu için üniversiteye girme hakkından yoksun değildi. İşte buna kardeşlik ve adalet denir. Aşunalık denir.
Okulların,
Meclislerin,
Çankaya’nın
Genel Kurmay Başkanlığı’nın
kapıları herkese ardına kadar açık ve kabiliyetli, dirayetli kişileri çağırır.
Buna, hak, adalet, musavat, güzel ve mükemmel ve hatta eşi-menendi olmayan kanun, derler, Bunu, İngiltere’de göremezsin. Yok, mevcut değil.
Bir Türk, bir Kürt, kırk yıl Ingitere’de kalsa yine kıral ve başbakan olamaz, bitti!…
Amerika’da, Fransa’da ve yaygaaraci Batının hiç bir yerinde, böyle adalet ve kanun göremezsin, mafiş, lala, nono, niytniyt, anlayalım.
Demokrasinin atası olmak isteyen Amerika’da bile, iki yüz yıldan beri;
Bir Latino,
Bir İtaliyan,
Bir Hispanik,
Bir İspanyol
Bir Afro,
Bir Çinli veya benim gibi bir Türk’un, Beyaz Saray’a girme şansı sıfırın altında bir milyon sıfırdan sonra da mümkün değil.
Yani şimdi yalnız yok değil, göremezsin, kabil değil, imkânların ötesinde. Buyurun kırk iki Reis-Cumhurun hepisi Batılı ve hem de Anglo’dur ve bir kaç İrlanda’lıyı, halk seçmişse de kaza kurşununa kurban olmuşlardır.
Şükür demeyene Allah gücenmez mi?
Mustafa Kemal’in Türkiye’sindeki özel ve tüzel kurumlarda, Türk asker varsa, Kürt asker de var, Türk kumandan varsa, Kürt, Arap vesaire kumandanlar da vardır.
Turk Umum müdür varsa, Kürdü de var,
Türk Meclis uyesi varsa Kürdü de var,
Türk Vali varsa, Kürtlerden daha fazlası vardır.
Türk Kaymakamı ve Belediye Reisi varsa, Kürdün de var.
Yani bütün kapılar herkese eşit olarak, bazen de rüşvetle ( herkese ayni), açıkken, ayrılmayı, azınlık ve azgınlık yapmayı gerektiren vesveseden başka nedir?
Diyelim ki,
Sayyid Nursi Hoca, politikada muvaffak olursa, veya Apo, Barzani, Talabani gelirse, Kürt Kardeşlere bundan fazla ne vere bilir?
Velhasıl;

Küçük Kürd, Büyük Kürd,
Koca Türk, İnce Türk, herkes şunu bilmeldir ki, Milleti ayıranlardan kimseye hayır gelmez.

En iyisi, herkes, aklını başına toplayıp, Dünyaya ve perdenin arkasındakilere, alıcı gözüyle iyi bakmalı, hâlâ bilemiyorsa, bu işi bilenlere bırakmalı, kendi saadetini baltalamaktan vaz geçmeli.
Bir Kurdistan kursalar dahi, kayaların arasında açlığa mahkûm edilir ve batının ekmeğine muhtac ve köle olurlar ve bugünlerini de bulamazlar …
Haydeyin kardeşlerim,
Tarihi bir firsat açmışken, baltalıyanların ustune gidelim,
Cilik, cilik ve azginlik işlerini bırakıp kendi işimize, Milletin işine donelim ve yapılmış hataların üstüne bir kalın çizik çizerek, elimize tutuşturulan bu keyif verici, fakat khanimansız afyonun tesirinden kurtulalım.
Neşş Bentler, (Afyonkeşler) peşiin (ögleyin) vurur nesşeni / Öz ayağına özu vurur dişşe(keseri) ni / Öldürmana (öldurmeye) guucu yetmez peşşeni (sivri sineği) Huday sanga . insaf versin Neşşbent Türkler, Kürtler, Lazlar, Lezginler, Talabani, Barzazani, Hacılar, Hocalar;
Gelin, bu teryakın, neşe ve keyifinden kendimizi ve milletimizi kurtaralım ve ecdat yoluna donelim. Bırakalım, azanlar azsın, bozanlar bozmaya devam etsin, biz başımızdaki vesveseyi atıp, eski gücümüzü bulalım.

Eğer bizi, dilden ayırmak isterlerse, onların inadına inadına bir kurbağa dili bulup yeniden huzurlarına tek dilde konuşarak çıkalım. Dinimiz istismar ediliyorsa çaresine bakalım. Ahlığımızı istismar konusu olursa, bir üzüm tanesini, Kırk kalenderin paylaştığını gösterip, heveslerini kursaklarına tıkalım. Hangi şekilde gelirlerse, kardeşimize kızıp, bir pire için yorganlarımızı yakmayalım, hem de , netice olarak niye hep bizim anamız ağlasın da, biraz da başkalarının anası ağlasın. Hiç bir şey yapmasak ve sırf baksak ta, ağlatanları ağlatanlar var, gibi.

Hurmetler………………….. chapandaz

Hacı Ergeş UÇKUN

Bu yazı  19-08- 2002 tarihlidir.

Bir Yanıt

  1. Birilerinin Edepsiligini kimse Türk milletine mal etmege Türke yamamaga kalkmasin.
    Biz Türk milleti olarakdan tarihimizin hic bir safhasinda bozguncu olmadik azmadik azdirmadik kimseyi bünyemizde bir azinlik görmedik inanip iman ediverdik ikrar etdikki alemin Ademi biziz bizim icin yaratildi cümle alem o alemde sözü gecen Ademde biziz bizden türeyene biz nasil kem gözle bakariz kendi yaratmayan dogurmayan icin yok etmek kolaydir amma bizi yaradan Allah bizden alemin gerisini yaratmis oldugu icindirki biz kimseyi gayrimiz görmeyiz herkesi kendimizden bilir el acip kucaklariz bize alenen düsmanlik etmeyene olaki gün gele düsmanlik eden pisman ola yapdiklarindan mazisinden dolayi ayiplayip kinamayiz Allahin cümle günahlari affedip ayiplari örtmesi gibi bizde bize dönenlerin ayibini örter kapalisini acmayiz affederiz basa kakmayiz veriiriz karsilik ummayiz bize verenin vermesinin verdiklerini bizim dagitmamiz sonucunda´bitmeyecegine imanla yetisdirilmis oldugumuz icin verici adina veririz hic gam yemeyiz onlar bilsede bu böyledir bilmeyip hatta
    bilerek inkar etselerde bu böyledir
    Bizler asaletimizin mayamizin hükmünü yerine getiriken dahi böbürlenip böyle olmayanlarin ezilip üzülmesine bile meydan birakmayizki hayde kalmiski biz ayirici ayip acici itici ve cümlesinin terkibi olan Edepsiz olalim karekterimizde yokdur hamlik.
    Yetisdirenler kazananlar bir su desturla yetisdirmislerdir bizi.
    EDEP YA HU
    Bu edebe uyanlarin demine HUUU.

Yorum bırakın