NATO’nun Afganistanda ne işi var?
NATOnun Afganistanda ne işi var? NATOnun bölgeye müdahalesinin arkasında yatan gerçek amaçlar ne? Bu makalede bu sorulara değinmek istiyorum.
Burada Sırplara teklif edilen Rambouillet Uzlaşma metninin en kötü bazı noktalarını aktarıyorum, Ek B: Çokuluslu Askerî İcra Gücünün Durumu:
3. Taraflar NATO personelinin giriş ve ayrılış işlemlerinde hızlandırma sürecinin gerekliliğini tanıyacaklardır. Bu personel pasaport ve vize talimatlarından ve yabancılara uygulanan kayıt gerekliliklerinden muaf tutulacaklardır. Yugoslavya Federal Cumhuriyetine (YFC) tüm giriş ve çıkış noktalarında NATO personeline ulusal bir kimlik kartı gösterdiklerinde serbestçe girip çıkma izni verilecektir. YFC otoritelerinin isteği üzere göstermek için NATO personeli kimlik kartı taşıyabilir ancak operasyonlar, eğitim ve harekâtların bu çeşit isteklerle engellenmesi veya ertelenmesine izin verilmez.
—
6.a. NATO sivil, idarî veya cezaî tüm yasal işlemlerden muaf olacak.
b. NATO personeli tüm şartlar altında ve her zaman Siyasal Partilerden, YFCde yapabilecekleri bir saldırıdan dolayı sivil, idarî, cezaî veya disipliner herhangi bir kovuşturmadan muaf olacak. Taraflar, operasyonlara katılan devletlerin hükümlerini kendi halkının üzerinde sağlanmasına yardım edecekler.
—
7. NATO personeli, YFC otoriteleri tarafından herhangi bir şekilde tutuklama, soruşturma veya gözaltına alınmaya tabi tutulamaz. Yanlışlıkla tutuklanan veya gözaltına alınan NATO personeli derhal NATO otoritelerine teslim edilecektir.
8. NATO personeli ortak hava ve deniz sahaları dahil tüm YFC çapında araçları, gemileri, uçakları ve tüm teçhizatlarıyla beraber serbestçe ve kısıtlanmadan geçiş ve bulunma hakkına sahip olacaklardır. Buna açık havada kurulan geçici ordugâh, manevra, kışla dışında askerî personele temin edilecek konaklama yeri ve destek, eğitim ve operasyonlar için gerekecek herhangi bir alan veya araç-gereç kullanımı da dahil olacak fakat bunlarla da sınırlı kalmayacaktır.
9. NATO, Operasyonlarına destek vermek üzere YFC bölgesine giriş, çıkış veya buradan transit geçiş sırasında personelinden, araçlarından, gemilerinden, uçaklarından, araç-gerecinden, malzemelerinden ve erzağından istenecek kayıtlı eşya formları veya diğer rutin gümrük belgeleri dahil gümrüklerden, vergilerden ve diğer ödemelerden ve incelemelerden ve gümrük talimatlarından muaf tutulacaktır.
—
15. Taraflar iletişim kanallarının kullanımının Operasyon için gerekli olduğunu kabul eder. NATOnun kendi dahilî posta hizmetlerini kontrol etmesine izin verilecektir. Taraflar en basit bir talep ile Operasyon için gerekli olan ve NATO tarafından belirlenecek olan radyo yayınları dahil tüm telekomünikasyon hizmetlerini NATO emrine tahsis edeceklerdir. Buna iletişimini tüm kapasiteyle kullanmayı garanti etmek üzere bunu gerektiren tüm araç ve hizmetlerden yararlanma hakkına ve bu amaçla tüm elektromanyetik tayfı kullanma hakkına ücretsiz sahip olma dahildir. Bu hakkı kullanırken NATO YFCdeki ilgili tüm otoritelerin gereksinimlerini göz önünde bulunduracak ve bunun için işbirliğinde bulunmak üzere akla yatkın her türlü çabayı sarf edecektir.
—
17. Operasyonu ikna etmek için yapılan faaliyetler sırasında çıkabilecek herhangi bir hak iddiası sorunuyla NATO ve NATO personeli muhatap olmayacaktır; ancak NATO bu hak iddialarına karşı gönlünce karar verme temelinde davranacaktır.
—
21. NATO bu şartlar altında otoritesini yürütürken bireyleri gözaltına alma ve en kısa sürede bunları resmî otoritelere devretme hakkına sahip olacaktır.
Burada pek bilinmeyen uzlaşma metninin sadece birkaç maddesini aktardım. Diğerleri de aşağı yukarı aynı içerikte. Uzlaşma metninin tümü okumaya değer. Bunlar ABD birlikleri tarafından İtalyada kullanılan ayrıcalıklardan yalnızca birkaçı (ABD hükümetiyle Irakta Malikinin kukla hükümeti arasında görüşülen yeni gizli anlaşma metinleriyse bunlardan daha da öte özellikler taşıyor). Rambouillet Uzlaşmasının Yugoslavyanın bağımsızlığına saldırı olduğu ve NATOnun isteğinin Yugoslavyanın tümünü ele geçirmek olduğu açıktır. Açıktır ki yukarıdaki şartlar bağımsız bir devlet için baştan aşağı kabul edilemezdir ve bu şartlar Miloseviçin onları kabul etmemesi ve böylece Sırbistana bombardımanın başlayabilmesi için kasten hazırlanmış ve dayatılmıştır. Gerçekte de tam tamına bu olmuştur.
Yugoslavyaya yapılan saldırının kesinlikle etnik temizlemeyi önleme gibi bir niyetinin olmadığı, bütün amacın ABD diktasını kabul etmeyen bir devleti cezalandırmak olduğu, ve NATOnun yeni rolünün dayatılması için ciddî bir adım olduğu hakkında bu makaleyi çok uzatmamak için buraya aktaramadığım son derece bol delil vardır.
NATOnun Yugoslavyaya düzenlediği bombardımandan 78 gün önce Yugoslavyaya 1999da teklif edilen Rambouillet Uzlaşması ile Pakistanlı bir savunma analisti ve Institude of Strategic Studiesin, Islamabad ISSI (İslâmabad Stratejik Çalışmalar Enstitüsü) daha önceki başkanı Şirin Mazarinin açıkladığı, ABDnin şu sıralar Pakistan hükümetine yaptığı teklifler (The News, 8 Mart 2008) arasındaki korkunç benzerlikleri Pakistandaki dikkatli okuyucular kaydetmiş olmalılar. Hiç kimse emin olamasa da o zamanki Müşerref hükümetinin ve şimdiki hükümetin Pakistanın bağımsızlığını inkâr eden bu teklifleri reddettiklerini umuyorum. Yeni demokratik idarenin Afganistandaki NATO varlığına karşı çıktığı ve ABDnin bölgedeki politikalarını eleştirdiği için ABDnin bu yöndeki baskısına boyun eğip Bayan Mazarinin ISSInin başkanlığından uzaklaştırılma talebini yerine getirip getirmediğini merak ediyorum.
Sırp Parlamentosunun bombardımanın başlamasından bir gün önce bir uzlaşma imzalamaya hazır olduğunu bildirmesine rağmen bunun göz ardı edildiğine de dikkati çekmek uygun olur. 78 günlük bombardımandan sonra Yugoslavyanın Kosovadan çekilmesini dayatan en son uzlaşmanın Rambouillet Uzlaşmasından elde edilecek olanın çok azını başardığı da önemli bir gerçek. Öyleyse daha azı da kabul edilebilir idiyse bombardımanın amacı neydi? O zaman da açıktı, şimdi de açık ki esas hedef daha geniş olan Doğu Akdenize ve Orta Asyadan gelen petrol yollarına hakim olabilme stratejisinin bir parçası olarak NATOnun yapısını buna uygun olarak değiştirmekti.
NATOnun rolünün ABDnin dış politikasının saldırgan bir gücü olarak yeniden yapılandırılması hedefine Washington toplantısında ulaşıldı. Yeni NATOnun doğuşu 24 Nisan 1999da 19 devlet başkanı ve hükümeti tarafından aşağıdaki sözlerle onaylandı:
Yeni birlik ortak savunma konusunda daha büyük, daha muktedir ve daha esnek olacak ve krizlere yanıt verme operasyonları da dahil krizlerin yönetiminde aktif yer alma konusunda yeni görevler üstlenmeye muktedir olacaktır. (Washington Summit Communiqué, 24/4/1999).
Bu yeni doğmuş yaratık bir genetik mühendisliği operasyonunun meyvesidir: 4 Nisan 1949 Anlaşmasının 5. Maddesine göre üye ülkelerin Kuzey Atlantik bölgesinde herhangi bir üye ülkeye yapılan saldırıya (silahlı güçler de kullanarak) yardım etmesini getiren bir birlikten, yeni stratejik görüş temelinde üye ülkelerin Birlik dışındaki bölgelerde de operasyonlar yönetmesini (Madde 5e dahil olmayan operasyonlar) getiren bir birliğe dönüşmüştür. Bu vurgu pek çok kez belgede Birliğin Stratejik Görüşü olarak tekrar edilmiş ve Devlet Başkanları ve hükümetler tarafından 24 Nisan 1999da onaylanmıştır. Örneğin 31. Maddede şöyle denilmektedir:
NATO diğer kurumlarla işbirliği içinde çatışmaları önlemek için veya bir kriz ortaya çıktığında uluslararası kanunlar dahilinde ve gerektiğinde etkili bir şekilde Madde 5e dahil olmayan krize yanıt operasyonları yönetme olasılığı çerçevesinde de bu krizin idaresinde rol alacaktır.(The Alliances Strategic Concept, 24/4/1999; Defence Capibilities Inıtiative, 24/4/1999).
Uluslararası kanunlara saygı incir yaprağını kaldırın ve işte size NATOnun gerçek niyeti: Tüm dünyada keyfince operasyonlar yönetmek.
NATOnun hedefleri hakkında herhangi bir şüpheyi ortadan kaldırmak için, Başkan Clinton 24 Nisan 1999da yaptığı bir basın konferansında Kuzey Atlantik İttifakı hakkında şunları açıklığa kavuşturdu: Kuzey Atlantik İttifakı NATOya üye ülkelerin topraklarının ötesindeki bölgelerdeki çatışmalarla uygun koşullar altında karşılaşmaya hazır olduğunu yeniden doğrulamıştır. (Transcript: Clinton NATOnun sınırları ötesine müdahale edebileceğini söylüyor, 24/4/1999).
NATOnun müdahale etmeye hazır olduğu coğrafî alanın neresi olduğu sorusuna Başkan bunun bir coğrafya sorunu olmadığını söyleyerek NATOnun gücünü hangi mesafeye kadar kullanacağı hakkında bir belirleme yapmayı reddetti. Başka bir deyişle NATO askerî gücünü sınırlarının ötesinde sadece Avrupada değil Ortadoğu, Afrika ve Hint Okyanusu gibi diğer bölgelerde de kullanma amacındadır. NATO kendisine dünyanın neresinde olursa olsun, çıkarlarının tehdit edildiğini hissettiği her yerde Birleşmiş Milletlere danışmadan müdahale etme hakkı ihsan eylemiştir. NATO en büyük ve en tehlikeli dolandırıcı devlet olan ABD liderliğinde, dünya çapında barış için en vahim tehdidi oluşturur hale getirilmiştir. O günlerde Avrupada görülmeye değer en şaşırtıcı ve tiksindirici manzaralardan biri buradaki sözüm ona demokrasilerin yeni NATOyu hiçbir Avrupa Parlamentosunda tartışmadan kabul etmeleriydi. Öyle görünüyordu ki (aslında ABD diktasına itaat anlamına gelen) NATOya sadakat ulusal bağımsızlığın ve demokrasinin tüm diğer kavramlarının üstüne konmuştu. O sıradaki İtalyan başbakanı ve eski komünist Massimo DAlema İtalyanın savaşa NATOya olan yükümlülüklerinden ve sadakatinden dolayı girmek zorunda kaldığını söylemişti. Belki de insanlığa karşı suç işlerken emirlere itaat etme prensibinin Nuremberg mahkemelerinde hafifletici sebep olarak kabul edilmediğini unutmuştur.
Şu sıralarda ABDnin saldırgan emperyalist politikaları için Bush ve çetesini suçlama eğilimimiz varken, yukarıdaki tüm olayların sahte hayranlıkları üzerinde toplayan Clinton ve onun o sıralarda Iraka uygulanan ambargo sonucu 500.000 çocuğun ölmesini Saddamı devirmeyi haklı çıkaran bir neden olarak gösteren açıklamasıyla ünlü dışişleri bakanı Madeleine Albrightın yönetimi sırasında vuku bulduğunu hatırlamak yerinde olur. Tüm ABD başkanlarının bu tip politikalar yürüttüklerini unutma eğilimindeyiz. Çok açık olduğu üzere Bush ve çetesi de NATOnun yeni rolünü tüm kalpleriyle kabul ettiler. Gerçekten de bu, Romanyada yakın zamanda toplanan NATO devlet başkanları toplantısında Bushun açıkça NATOnun rolünün küresel bir acil sevk gücü olduğunu söylemesiyle de tekrar vurgulanmıştır. Bunlar dünyanın geleceği için uğursuzluğa işaret eden dehşet verici sözlerdir.
Tabiî ki Yugoslavya Rambouillet Uzlaşma metnindeki teklifleri kabul edemezdi ve etmedi de. Ve bu yüzden vahşîce bombardımana tutuldu. Sırbistanın bombalanması NATOnun bölge dışı operasyonlarının meşrulaştırılarak onaylanmasıydı ve NATOnun ABDnin beslemesi olarak Afganistana müdahalesinin başlangıcıydı. NATO, ta başından beri Afganistanda olmamalıydı ve pek çok Avrupa devletinin birliklerini ölmeleri için oraya göndermede isteksiz olduklarını görmek güzel. Afganistanda olan olaylar çok trajik. Yüzlerce masum insan ABD ve NATOnun ayırım gözetmeksizin yaptığı bombardımanlarda ve bunlara misilleme olarak Talibanın yaptığı ve diğer direniş bombardımanlarında ölmekte; fakat şurası açıktır ki Afganistandaki savaşı NATO kaybedecek. Bu çok iyi olacak çünkü bunun NATOnun soğuk savaş-sonrası dünyasındaki rolünü yeniden düşünmesine yol açacağını umuyorum ve belki eğer şanslıysak hâttâ gelecekte dağılabilir de. Afganistanda bir NATO zaferi hem bölge hem de dünya için felâket getirecektir. Bu onun Bushun belirttiği gibi küresel acil sevk gücü birliği rolü için cesaret bulmasına neden olacaktır. Nisan ayında Bükreşteki NATO zirvesinde Bush NATO hakkında şunları söylemiştir: O artık güçlerini tüm dünyaya göndererek milyonlar için özgürlük ve barış dolu bir gelecek oluşturulmasına yardım eden bir acil sevk birliğidir. Yani, diğer bir deyişle, Güneyin diğer yoksul ülkelerini de beyaz adamın yeni sorumluluğu olan özgürlük ve barış getirme bahanesiyle işgal etmek ve onlara müdahale etmek için var. Irak ve Afganistan bu barış ve özgürlük denen şeyden yeteri kadar nasiplerini aldılar. Bu yüzden NATO Afganistanda kaybetmek zorunda.
Oradaki tek çıkar yol Afganistandan yabancı birliklerin tümüyle çekilmesi ve Afgan güçleriyle anlaşarak bir sonuca varılmasıdır. NATO birliklerinin çekilmesinin orada kaos yaratacağı, daha fazla ölümlerin olacağı ve Afganistanın yeniden Talibanın eline geçeceğini söyleyenler vardır. Fakat gerçek, oradaki vahşetin başlıca nedenlerinden birinin orada bulunan yabancı birlikler olduğudur. Afganistanda daha ne kadar kaos ve tahribat olabilir ki? ABD ve NATOnun ilan ettiği hedeflerin hepsi boşa çıkmıştır. Orada demokrasi yoktur, Karzai bir ABD kuklasıdır, savaş ağaları iktidardadır, güvencesizlik seviyesi artmaktadır, bomba olarak arabaların kullanılması rutin hale gelmiştir. Oradaki diğer halklar gibi Peştunlar da topraklarının yabancılar tarafından işgal edilmesine asla tahammül göstermemektedirler ve bana göre Talibanın yabancı güçlerle savaşta Peştun halkının ulusal duyarlılığını harekete geçirdiği açıktır.
NATOnun Afgan isyancıları bastırmada uğradığı yenilgi ardından ABD Pakistanı sınır bölgesinde Taliban ve El-Kaide için mülteci ve eğitim kampları kurmakla suçlamıştır. Fakat bunu daha önce de duyduk. Iraktaki âsîleri kontrol edemeyince Iraklı isyancıları eğittikleri ve onlara silah sağladıkları gerekçesiyle İran veya Suriyeyi suçlamışlardır. Fakat bu hikâye daha da eskidir. İyi hafızası olanlar, ABDnin Vietnamlı devrimcileri yenemediğinde komşu Laos ve Kamboçyada eğitim ve mülteci kampları olduğunu söylediğini hatırlayacaklardır. 1969 – 1973 arası Kamboçyanın vahşîce bombalanması hâlâ hatırlardadır. Bu ABDnin Vietnamlı yurtseverleri yenmesine yetmedi fakat savaş sırasında ölen 3 milyon Vietnamlıya ilâve olarak 100.000 Kamboçyalının ölmesine de neden oldu. Şimdi şüpheli olan faaliyete geçilebilir istihbarat üzerinden yüzlerce masumun öldüğü bir saldırılarla Veziristanda Taliban ve El-Kaideyi bombalıyorlar ve bu eğer göz yumma değilse bizim seçtiğimiz temsilcilerimizin tek bir protesto kelimesi bile sarf etmedikleri bir ortamda yapılıyor.
ABD baskısı sürdüğü halde İslâmabaddaki yeni hükümetin ele alacağını söylediği ilk görevlerden birinin Pakistanın ABDnin terörle savaşımına katılmasının yeniden bir gözden geçirilmesi olduğunu söylemesi iyi bir işarettir. Bu daha şimdiden cephede ölüm ve tahribatlara yol açmış, orduda hayal kırıklığı yaratmış ve büyük şehirlerde intihar saldırılarına neden olmuş olan bir katılımdır. Ocak ayında ABD ile Müşerref hükümeti arasında yapılmış gizli anlaşmalara dair raporlar vardır. Bunlara göre Müşerref hükümeti Pakistan içinde ABDye yağmacı üsler sağlamış ve bu uçakların uçuş kurallarında değişiklikler yapmıştır ve pilotlar şimdi somut istihbarata dayalı hedefler yerine şüphelendikleri şeylere ateş açmaları konusunda yetkilendirilmişlerdir. Yeni seçilmiş hükümetin bu çeşit gizli anlaşmalar olup olmadığını bilip bilmediğini ve eğer varsa onları reddedip reddetmeyeceğini merak ediyoruz. Daha şimdiden CIA ve FBI Pakistan içinde özgürce hareket edebilmektedir ve Amerikalılar şimdi bizden ordu ve milisleri eğitme görünüşü altında ordularını kabul etmemizi istemektedirler. Pakistan ordusuna ayaklanma önleme eğitimi vermek istemektedirler. Bu kadar uğursuz olmasaydı ABD ordusunun Vietnamdaki gerillalarla yaptığı savaşlardaki ve şimdi Irak ve Afganistandaki savaşlarındaki eşsiz yenilgisi göz önüne alındığında gerçekten de çok eğlenceli olabilirdi. Pakistan ordusuna hangi metotları öğretecekler? Kitlesel bombardıman ve Vietnamın en iyi geleneklerinin toplu cezalandırılması metotlarını mı?
Şimdiki hükümet bazı ürkek adımlar atıp kendisiyle terörle savaşım denilen şey arasına mesafe koysa ve Veziristan halkıyla haklı olarak görüşmeye başlamış olsa da bu girişim yeteri kadar ileri gitmedi. Bu hükümet ABDye Afganistan ve onun Pakistan cephesindeki politikalarının başarısızlıkla sonuçlandığını açıkça söylemelidir. Bu politikalar yalnızca ölüme, tahribata ve terörizmin yayılmasına yol açmıştır. Tek çıkar yol tüm yabancı güçlerin Afganistandan çekilmesi ve ABDnin Pakistana müdahaleye son vermesidir. Tüm bu güçler bölgeden çekildiğinde, yalnızca ve yalnızca o zaman, politik bir çözüme ulaşma olanağı olabilir. Çünkü ne Afganistanın problemlerine ne de Pakistanda yükselmekte olan İslâmcı militanlık olayına askerî bir çözüm mümkündür. Peştunlar açıkça mollaların ve militanların aleyhine oy kullanmışlardır fakat aynı zamanda Müşerrefin reddedilişi Pakistan halkının Pakistan ile ABDnin bölgedeki tahripkâr politikalarının zorlanan evliliğini de reddettiği anlamına gelmektedir. Temiz bir boşanmanın zamanıdır.
*Fahim Hüseyin: Pakistan, Lahorda, Lahor İdarî Bilimler Üniversitesinde, Bilim ve Mühendislik Fakültesinde, Fizik konusunda öğretim görevlisi Profesördür.
Counterpunch’taki İngilizce orjinalinden çeviren : Hatice Aksoy
Filed under: Afganistan, Öngörü |
Bir Cevap Yazın